Ölülerimize olan bağlılığımız, yalnızca kendilerine karşı vefa borcumuz değildir; onlarla kurduğumuz ilişki, aynı zamanda uygarlığımızın göstergesidir. Ölünün ardından yakılan ağıttan defin törenine, ölü için hazırlanan mezardan belirli zamanlarda tekrarlanan anma günlerine kadar, ölü kültü insan olabilmenin önkoşulu, en kadim, en belirleyici şartıdır. Nitekim, “uygarlık, ölülere saygıyla başlar” der Giuseppe Garino; ve mezar kavramının doğuşu araştırmacılar tarafından insanlık eşiğini geçmenin önkoşulu olarak kabul edilir. Ölü için dikilen ilk taş, anıtın atasıdır, mimarlığın temeli ilk mezarın inşa edilmesiyle atılır ve yerleşim yeri, kendini mezarlarıyla belli eder. Ölülerimiz, “yer”i yuva, toprağı vatan kılar bizim için. Şehrin tarihi mezarlıklarının tarihidir; mezarlık olmaksızın şehir kurulamaz.
Öte yandan, bir toplumun ölüleriyle ilişkisi, ölümün ve ölünün statikliğine rağmen, dinamik bir yapı arz eder; zira, toplumsal, siyasi, iktisadi ve kültürel değişimler, insanın ölüleriyle ilişkisinin zaman içinde dönüşüme uğramasına yol açmıştır. Bu bağlamda, Modernitenin doğuşu, insanın ölüleriyle gerek duygusal gerekse mekânsal ilişkisinde bir kırılma noktası oluşturur. Modernite, ölümün yaşamın bir parçası olarak kabul edildiği ve kaçınılmaz son olarak tevekkülle karşılandığı kadim zamanların sonunu ilân eder; Modernite öncesinde, yaşamla ölüm asla birbirinden tamamen ayrılmamış, ölüm hiçbir zaman yaşamın gerçek anlamda karşıtı, deyim yerindeyse, “öteki”si olmamıştır. Modern tıbbın insan ömrünü uzatma vaadi, önce ölümü erteleme çabasına ve zaman içinde, yenmeye, yok etmeye yönelik beyhude bir takıntıya dönüşecektir. Ölümün inkârı, insana ölümlülüğünü hatırlatan bütün imgelerin ve elbette öncelikle de ölünün mekânının yaşayanların dünyasından dışlanma, gözden ırak yerlere sürülme sürecinin başlangıcını oluşturur; modern insan ölülerini yalnızlığa mahkûm eder.
Bu yalnızlık, bu döneme kadar kentin ve aynı zamanda toplumun manevi yaşantısının merkezinde yer alan mezarlıkların 19. yüzyıldan itibaren yerleşim yerinin dış çeperlerine konumlandırılmasından kaynaklanmaz sadece; aynı zamanda modern insanın ölümü kendine unutturma çabasının neticesinde ortaya çıkan manevi mesafelenmenin de sonucudur. Mezarlıklar, sevilen ölünün hatırasından ziyade, sevilmeyen ölümün korkusunu simgeler olmuştur artık. Nitekim, İstanbul’un, eski tasvirlerinde ve fotoğraflarında gördüğümüz, yabancı ziyaretçilerin hayret ve hayranlıkla kaleme aldıkları ifadelerinden okuduğumuz, annelerin bebeklerini uyuttuğu, çocukların saklambaç oynadığı, tanbur ve ney sesinin yankılandığı mesire yeri niteliğindeki mezarlıkları, bugün yalnızlığa gömülmüş, sessizliğe bürünmüştür.
Fetih’ten itibaren ortaya çıkan ve özellikle 18. yüzyılda sayılarında büyük bir artış görülen sur içi mezarlıkları, İstanbul’da bir zamanlar ölülerin yaşamın merkezinde yer aldığının kanıtıdır. İstanbul, 19. yüzyıla kadar ölülerini sevgi ve saygıyla bağrına basar; ancak, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan hızlı büyüme ve yeniden yapılanma süreci, kentin birçok mezarlığının tahrip edilmesine, kaldırılmasına ve kent dışına doğru itilmesine yol açmıştır. Buna rağmen, 2018 yılı verilerine göre, 497’si müslüman ve 67’si gayrimüslim mezarlığı olmak üzere, il sınırları içinde yer alan 564 adet mezarlığıyla, İstanbul yaşayanlara ait olduğu kadar ölülere de ait; metropol olduğu ölçüde nekropol. Öte yandan, hızlı nüfus artışına bağlı yapılaşma mezarlıkları dört bir yandan kuşatmaya, sıkıştırmaya ve tehdit etmeye devam ediyor.
Günümüzün metropol yaşamı yalnızca hızı temposuyla değil, aynı zamanda bireyi eğlenceye ve tüketime teşvik eden, yaşamın anlık mutluluklarını yücelten ve bu suretle ölümlülüğünü unutturmaya çalışan yapısıyla da ölüleri yaşayanların dünyasından uzaklaştırıyor, yalnızlaştırıyor. Nitekim, bugün kendilerini yutan şehirlerin içinde kalan en merkezi konumdaki mezarlıklar bile yaşamın dışındadır. Ölülerimiz, asla gerçek anlamda bir kamusal alana dönüşememiş mezarlıklarda, yüksek duvarların ardında tecrit edilmiş olarak yatarlar.
Bu bağlamda, Yahya Kemal Beyatlı’nın, zamanında şehrin nüfusunu soran bir misyonere verdiği cevap bugün her zamankinden daha büyük anlam taşıyor; “seksen milyon” demişti şairimiz ve açıklamıştı, “biz ölülerimizle yaşarız.” Bu ifade, kuşkusuz, ölüler ile canlılar arasındaki iki taraflı ilişkiye işaret eder ve mezar ziyaretinin, yalnızca ölülerimizin unutulmasına izin vermemek adına değil, kendimizi yalnızlaştırmamak adına da gerekli olduğunu hatırlatır bize. Ölülerimizi yaşamlarımızdan ihraç etmek, bizi kendi geçmişimizden de mahrum bırakır, kendi manevi özümüzden uzaklaştırır, kendi kendimize yabancı kılar. Bu bağlamda, hatıraya karşı duyarlılık oluşturmak, ölülerimize olduğu kadar kendimize ve çocuklarımıza karşı da borcumuzdur.
Ölünün ebedi istirahatgâhı olarak tahayyül edilen mezar, aynı zamanda geride kalanların ölüleriyle olduğu kadar ölümle ve dolayısıyla da hayatla ilişkisini belirleyen, biçimlendiren ve bu bağlamda yaşayan bir mekândır. Ölümü ve ölünün hatırasını simgelemekle birlikte, acının yanı sıra sağalmayı da içinde barındırır mezar; zira, ölümünü gerçek anlamda idrak edebilmemiz ve kaybının acısıyla yüzleşebilmemiz, sevdiğimizi toprağa vermekten geçer. Mezar yüzleşmenin, yüzleşme kabullenmenin, kabullenme yasın ve yas yaşamımıza yaralı ve eksik de olsa devam edebilmemizin, bir diğer ifadeyle mümkün olabildiğince sağalmamızın önkoşuludur.
Ölülerimiz ile ilişkimiz, yalnızca kişisel değil aynı zamanda toplumsal sağlığımız adına da son derece önemlidir; zira, yastaki, uğurlamadaki ve nihayet mezar başındaki buluşma, gerçek bir toplum olabilmemizin de şartıdır aynı zamanda; ancak ölülerimizi birlikte uğurlamak, yasını birlikte tutmak, onları birlikte anmak suretiyle gerçek anlamda bir topluluk oluşturabiliriz. Bu bağlamda, ölülere saygı aynı zamanda geride kalanlara, kayba uğrayan topluluğa karşı da sorumluluğumuzdur. Bir insanın dünyevi varlığının sonu, kalanların birleşmesi, bütünleşmesi için vesiledir bir bakıma; ve bu bağlamda, sevilen ve sayılan her ölü, topluluğun geleceğinin inşa edilmesinde aktif bir rol üstlenebilir.
Ölünün geleceğe aktarılması, hatırasını yaşatan mezar aracılığıyla somutlaşır. Bu bağlamda mezarlık, toplumun, toprağa, ağaca, taşa aktarılmış, yazıta kazınmış ortak hafızası, olmazsa olmaz kamusal mekânıdır. Nitekim, “mezar” kelimesinin kökeninde “ziyaret” eylemi vardır; ölü, en küçük birliktelik olan aileden, ortak değerlerde buluşmuş topluma kadar, her ölçekteki topluluğun ziyaretine gittiği büyüğü, kıymetlisi, kutsalıdır. Toplumsal hafızaya kazınmış olan ölü, mezarlıkta ziyaret edilen bu imgeyle temsil edilir, tasarlanan imge aracılığıyla varlığı “şimdi”ye aktarılır ve geleceğe taşınır. Öte yandan, çıkış noktası temsil ettiği kişi ve toplumun kendisine atfettiği değer olmakla birlikte, buradaki “imge”, kuşkusuz, tasarımcının biçimden malzemeye, gelenekselleşmiş olan kadar alışılmamış olanı da kapsama ihtimalini içeren sınırsız tahayyülünden ve yaratıcılığından doğacaktır.
Ölülerimizin, kişilikleri, düşünceleri ve eserleri ile hafızamıza oya gibi nakşettikleri değerleri yansıtma ve gelecek kuşakların hafızalarına lâyığınca aktarma görevini üstlenen tasarım, tasarımcıya her şeyden önce ölüyü bütün bu nitelikleriyle tanıma, topluma kattıklarını özümseme sorumluluğunu yükler. Öte yandan, toplumun yaralarına dokunan, ortak geçmişinin unutmayı tercih ettiği gerçekleriyle yüzleştiren ve bu nedenle tasarımcıyı şifacı rolünü üstlenmeye davet eden ölülerimiz de vardır; zira onların mezarları her türlü ötekileştirmenin aşılabilmesi, toplumun bütün kesimlerinin acılarının ortak kılınabilmesi, toplumsal travmaların çözülebilmesi ve bu suretle yaraların sarılabilmesi açısından son derece önemlidir. Bu bağlamda, katılımcıları temsil niteliği güçlü bir ürün ortaya koyabilmek adına mezarlarını tasarlayacakları kişiler üzerinde tekrar düşünmeye ve araştırmaya sevk edecek olan bu Yarışma, yeni bilgilere ulaşılma ihtimalini de içinde barındıran, sonuçtan bağımsız olarak, yalnızca hazırlık süreciyle bile İstanbul’un kültürel mirasına ve ortak toplumsal hafızamıza kazandıracağı katkı adına değer taşımaktadır. Nitekim, bu alana da katkı sunmak üzere, mezarları tasarlanacak isimlerin hayat hikâyeleri, kişilikleri ve eserleriyle ilgili bir kitap İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı tarafından hazırlanmıştır.
Ülkemizin tasarım programından hak ettiği payı alamayan mezarın ortak kültürel değerler adına taşıdığı anlamın altını çizen Yarışma, ölümü estetikle buluşturmaya, kolektif hafızamızı tasarıma aktaranları bu mesele üzerinde düşünmeye, bu konuda tavır geliştirmeye ve sorumluluk üstlenmeye davet ettiği gibi, aynı zamanda mezarlıklarımızın bizim için taşıdığı önemi hatırlamaya ve ölülerimize karşı toplumsal duyarlılığımızı güçlendirmeye yönelik bir çağrıdır. Tarihi ve kültürüyle son derece nadide şehrimizin değerlerine sahip çıkmayı öneren bu Yarışma, İstanbul’un insanına saygı, halkına armağandır aynı zamanda; gelecek yıllarda da sürdürülmesi plânlanan ve bu bağlamda, bu konuda gelenek oluşturmayı amaçlayan bir projedir.
Yarışma’nın bu yılki ilk etabında mezarları tasarlanmak üzere belirlenen isimlerin, yalnızca farklı alanları değil, aynı zamanda farklı toplumsal kesimleri de temsil etmesine özellikle özen gösterilmiştir. Bu bağlamda, İstanbul halkına olduğu kadar ülkemize de mâl olmuş olan bu isimler, kolektif hafızamızı oluşturanların çeşitliliğini, renkliliğini, farklılığını ve bu farklılıkların tümünü kapsayan bütünün zenginliğini bize bir kez daha hatırlatır niteliktedir. Bu isimler, yarışmada kullanılacakları sıra numaraları ile şöyledir:
Kuşkusuz yarışmaya açılan mezarlar bugünkü durumları, çevrelerindeki mezarlarla ilişkileri ve tekil veya aile mezarı olmaları bakımından farklılık göstermektedir. Bu bağlamda, mezarı bütünüyle yeniden tasarlamak veya mevcut mezarın kendi seçeceği bazı unsurlarını koruyarak projeye dahil etmek katılımcının kendi kararı olacaktır. Öte yandan, aile mezarlarında katılımcı tasarım problemini mezar yerinin diğer sahiplerini de kapsayacak şekilde, bütüncül bir yaklaşımla ele almalıdır. Tasarımın da ötesinde, aynı zamanda projelerin hayata geçirilmesi sorumluluğunu da üstlenen bu Yarışma’da, hatıraların öncelikli sahibi olarak mezarları tasarlanacak kişilerin yakınlarına hürmette kusur etmemek esastır. Bu bağlamda, tasarlanacak mezarlar için kendilerinden onay alınmış olduğu gibi, uygulanacak projenin seçiminde de görüşleri sürece dahil edilecek, Yarışma’nın sonuçlarının ilânından sonra, ailelerin veya mezarlarla ilgili kişilerin tasarımcılarla buluşmaları sağlanarak, her mezar için, ödül alan iki projeden hangisinin uygulanacağı konusundaki karar bu toplantıda belirlenecektir.
Ölüler, zannedildiği gibi ketum değildir; eğer dinlemeyi bilirsek, hâlâ bize söyleyecek sözleri vardır. Ölüler, yalnızlığa terk edilmedikleri sürece ölü değildir; Halil Duranay’ın dediği gibi, “bütün ölülerin hâlâ ölmeye zamanı vardır” ve tekrar ölmelerine izin vermemek elimizdedir. Bu Yarışma, kültürel kimliğimizi biçimlendiren ölülerimizi toplumsal hafızamızda ebediyen ve lâyığınca yaşatmaya davettir.
Ayrıca satın almalar için jüri emrine 40.000 TL ayrılmıştır. Jüri satın almaları eşit olarak, dilediği sayıda mezara ve projeye dağıtmakta veya satın alma bedelini kullanmamakta serbesttir.
Adem ŞAHİNOĞLU, Mimar
Yardımcılar
Afife SAVAŞ, Mimar
Emre KAZANCI, Mimar
Muhammet Emirhan ŞEREF, Öğrenci
İsmail Kerem ERGİNOĞLU, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Ayşe Kübra GÖÇ, Mimar
Katharina Anna THOMAS, Mimar
Yardımcı
Elif SÜZAN, Mimarlık Öğrencisi
Sedat DULKADİROĞLU, Mimar
Yardımcılar
Meryem KARACA, Mimar
Sümeyra BİLGİÇ, Mimar
Ceren BİLGİN, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Setenay KAMAZOĞLI, Mimar
Tolga GÜNDOĞDU, Sahne Tasarımcısı
Hüseyin ÖZTÜRK, Peyzaj Mimarı
Deniz UYGUR, Mimar
Cihan SEVİNDİK, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Sıddık GÜVENDİ, Mimar
Yardımcılar
Rumeysa TIPIRDAMAZ, Öğrenci
Hüseyin KARAMEŞE, Öğrenci
Ayça OĞUZ, Öğrenci
Ezgi GÜNDÜZ ÇETİNKAYA, Mimar
Füsun TAMER TÜRER, Mimar
Can TÜRER, Mimar
Coşkun Alper DERİNBOĞAZ, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Enise Burcu DERİNBOĞAZ, Peyzaj Mimarı
Yardımcılar
Ezgi IŞIK, Mimar
Ekin Cem TÜMBEK, Mimar
İzel BEŞİKÇİ, Peyzaj Mimarı
Rana Irmak AKSOY, Mimar
Egemen Onur KAYA, Mimar
Ali CENGİZKAN, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Müge CENGİZKAN, Mimar
Fatih YAVUZ, Mimar
Emre ŞAVURAL, Mimar
Pınar ÜNAL, Mimar
Hasan Hüseyin ÖZDURMUŞ, Mimar
Özlem KURTÇU, Mimar
Merve UĞURLU, Mimarlık Öğrencisi
Nilsu TAŞEL, Mimarlık Öğrencisi
Beyza AYAZ, Mimarlık Öğrencisi
Berk BİNGÖL, Mimarlık Öğrencisi
Emre CANSEVER, Mimarlık Öğrencisi
Adem ŞAHİNOĞLU, Mimar
Afife SAVAŞ, Mimar
Emre KAZANCI, Mimar
Muhammet Emirhan ŞEREF, Öğrenci
Ali CENGİZKAN, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Müge CENGİZKAN, Mimar
Fatih YAVUZ, Mimar
Emre ŞAVURAL, Mimar
Pınar ÜNAL, Mimar
Hasan Hüseyin ÖZDURMUŞ, Mimar
Özlem KURTÇU, Mimar
Merve UĞURLU, Mimarlık Öğrencisi
Nilsu TAŞEL, Mimarlık Öğrencisi
Beyza AYAZ, Mimarlık Öğrencisi
Berk BİNGÖL, Mimarlık Öğrencisi
Emre CANSEVER, Mimarlık Öğrencisi
Pınar KILIÇ, Mimar
Merve COŞKUN, Mimar
Sabri GÖKMEN, Mimar
Eren DEMİR, Öğrenci
Abdullah Berat KARA, Öğrenci
Rumeysa Zeynep KURTULUŞ, Mimar
Zeynep Nur ŞAHBAZ, Mimar
Deniz UYGUR, Mimar
Ezgi GÜNDÜZ ÇETİNKAYA, Mimar
Füsun TAMER TÜRER, Mimar
Can TÜRER, Mimar
Elif Simge FETTAHOĞLU ÖZGEN, Mimar
Ceylan GEZER ÇATALBAŞ, Mimar
Canan GANİÇ, Mimar
Sena ÖZFİLİZ, Mimar
Musa Can ÇİLEK, Mimar
Türkiye Simge GOORANY, Mimar
Ferhat BULDUK, Mimar
Hümeyra KANİTOĞLU, Öğrenci
Erkut SANCAR, Mimar
İpek PALALI TİZER, Mimar
Zeynep OKSAY, Peyzaj Mimarı
Ersin DEMİR, Makine Mühendisi
Hasan ÇALIŞLAR, Mimar
Talia Nur KOÇ, Mimar
Katharina Anna THOMAS, Mimar
Natali KOÇYAN GAZEROĞLU, Mimar
Elif SÜZAN, Öğrenci
Mert USLU, Tasarımcı
Nilay ÖZCAN USLU, Tasarımcı
Merve ÇELİK, Tasarımcı
Gülcan GÜRSOY, Tasarımcı
Mustafa Çağhan KESKİN, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Ebru Ece KESKİN, İç Mimar
Mert OKAY, İç Mimarlık Öğrencisi
Pınar GÜLPINAR, Mimar
Yusuf Burak DOLU, Mimar
Yağmur TURAN, Öğrenci
Ahmet BAŞBUNAR, Mimar
Pınar KAYNAK, Mimar
Pelin YILDIZ, Mimar
Erkut ÖZER, İç Mimar
Berkayhan SOYBORA, Mimar
Yardımcı
Azadı Özgür ABAY, Avukat
Evren BAŞBUĞ, Mimar
Oğuz BODUR, Mimar
Nilay ALTINAY, İç Mimar
Deniz UYGUR, Mimar
Erkut SANCAR, Mimar
Sevda Duygu KOLBAY, Mimar
Sevgi Derya KOLBAY, Heykeltraş
Burak MESUTOĞLU, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Samet BAYRAK, Mimar
Özgür CEYLAN, Mimar
Ufuk ELBİSTAN, Mimarlık Öğrencisi
Bekir Sami ATEŞCİ, Mimar
Numan Ebubekir YÜKSEL, Mimar
Nuray UYGUR, Mimar
Alper UYGUR, Yazar
Pınar GÜLPINAR, Mimar
Deren UYSAL, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Selen ÖZDOĞAN, Mimar ve Şehir Plancısı
Dilara YILMAZ, Mimar
Banı BAŞYURT, Mimarlık Öğrencisi
Danışman
Levant Tanju UYSAL, Mimar
Adem ŞAHİNOĞLU, Mimar
Yardımcılar
Afife SAVAŞ, Mimar
Emre KAZANCI, Mimar
Muhammet Emirhan ŞEREF, Öğrenci
Damla SARİ, Heykeltıraş
Gözde DALAKLI, Mimar
Müge ÖKTEM, Mimar
Seda ÖZTEN, Mimar
Nihal KONAR NAŞ
Fisun TAMER TÜRER, Mimar
Can TÜRER, Mimar
Ezgi GÜNDÜZ ÇETİNKAYA, Mimar
Hüsnü Ertuğ ATLI
İlker TURAN, Mimar
Nevriye PİERSON, İç Mimar
Berkan ÇELİK, Mimar
Emine Can, Peyzaj Mimarı
Alize EREN, İç Mimar
Zeynep ASLAN, Peyzaj Mimarı
Mustafa Çağhan KESKİN, Mimar
Ebru Ece KESKİN, İç Mimar
Mert OKAY, İç Mimarlık Öğrencisi
Pınar GÜLPINAR, Mimar
Alican TÜFENKOĞLU, Öğrenci
Kemal TAŞ, Öğrenci
Serhat ŞEN, Öğrenci
Evren BAĞBUĞ, Mimar (Ekip Temsilcisi)
Oğuz BODUR, Mimar
Nilay ALTINAY, İç Mimar
Havva YETKİN, Mimar
Büşra KARA, Mimar
Melike Sena ERDEN, Mimar
Alperen COŞKUNER, Mimar
Füsun TAMER TÜRER, Mimar
Can TÜRER, Mimar
Ezgi GÜNDÜZ ÇETİNKAYA, Mimar
Merve COŞKUN, Mimar
Pınar KILIÇ, Mimar
Hakan Tüzün ŞENGÜN, Mimar
Seda KURT ŞENGÜN, Peyzaj Mimarı
Ahmet Ruşen UÇAR, Öğrenci
Ali CENGİZKAN, Mimar
Müge CENGİZKAN, Mimar
Fatih YAVUZ, Mimar
Emre ŞAVURAL, Mimar
Pınar ÜNAL, Mimar
Hasan Hüseyin ÖZDURMUŞ, Mimar
Özlem KURTÇU, Mimar
Merve UĞURLU, Öğrenci
Nilsu TAŞEL, Öğrenci
Beyza AYAZ, Öğrenci
Berk BİNGÖL, Öğrenci
Emre CANSEVER, Öğrenci
Eda SOYLU, Sanatçı
Can CUMALI, Mimar
Çağlar İŞBİLİR, Mimar
Hüseyin ÇINAR, Mimar
Aslıhan SÜCÜLLÜ, Mimar
Batuhan KUMRU, Mimar
Talha GİRGİN, Mimar
Ahmet Sait UZUNOĞLU, Mimar